Keloğlan ve Masalları: En çok Sevilen 4 Masal

Keloğlan ile Sihirli Tavşan Masalı

Abone Ol google news

En çok beğenilen eşsiz güzellikteki 4 güzel güzel Keloğlan ve Masalları ile çok güzel vakitler geçirebileceksiniz.

Keloğlan İle Sihirli Tavşan Masalı

Bir varmış bir yokmuş evvel zaman içinde, kalbur saman içinde; pireler berber, develer tellal iken, nineler torunlarının beşiklerini mıngır mıngır sallar iken, her gece ay dede çocuklara tebessüm edermiş.

Sabah olunca Horozların ötmesiyle birlikte köylüler işe başlar, anneler ise sağdıkları inek sütünü çocuklarına içirtmek için onları çağırırmış.

Yine böyle güzel günde Keloğlan o yumuşak yatağından annesinin yankılanan sevgi dolu sesiyle gözlerini açarak taze süt ve pişmiş yumurtanın etrafa yaydığı enfes kokuyla yataktan kalkmış.

Elini yüzünü yıkadıktan sonra sofraya oturarak karnını güzel bir şekilde doyuran Keloğlan, Köylünün koyunlarına çobanlık yaptığından otlatmak için koyunları kırlara çıkarmış.

Koyunlar otlanırken Keloğlan’ın kuşların ninniler söylercesine cıvıl cıvıl ötüşüyle birlikte göz kapakları ağırlaşmış ve ağacın altında uyuyakalmış.

Hayaller kurmayı da çok seven Keloğlan epey bir süre uyuduktan sonra işittiği bir sesle gözlerini açmış, sesin geldiği yöne bakınca beyaz bir sihirli tavşanın az ilerde otlandığını görmüş.

Keloğlan yanında bulunan bir tutam yonca yaprağını kopartarak tavşana uzatmış, yanına yaklaşan tavşanın başını güzelce okşayarak onunla konuşmaya başlamış.

-Güzel tavşan sen bana can yoldaşı olur musun? Ne iyi ettin de geldin yanıma baksana koskocaman bir ovada yapayalnız kalmak ne kadar zor,

Tavşan halinden memnun Keloğlan’ın uzatmış olduğu yoncaları afiyetle yiyor, diğer yandan da onu dinliyormuş ama en sonunda dayanamamış.

Sihirli Tavşan:

-Biliyor musun? Ben de senin gibi yalnızım, epey bir zamandır seni izlemekteyim, amacım senle arkadaş olmak ve hayalini gerçekleştirmen için sana yardım etmek ancak bende yardımlarıma karşılık senden bir şey isteyeceğim, demiş.

Şaşkınlıkla tavşanın konuştuklarını dinleyen Keloğlan,

-Kel kafasını kaşıyarak vay benim başım, kel olan başım! Hala uyanamadım herhalde demiş,

Sonrada gözlerini ovmuş bakmış ki tavşan hala karşısında gülüyor, her şeyin gerçek olduğunu anlamış.

Keloğlan ile Sihirli Tavşan uzun süre sohbet etmişler, Sihirli Tavşan’ın istediği şeyi hemen öğrenmek isteyen Keloğlan ne kadar ısrar ettiyse de Tavşanın istediği şeyi öğrenmeyi başaramamış.

Keloğlan tek isteğinin

– Günün birinde mutlaka zengin olup annesini refah içerisinde yaşatmak olduğunu, söylemiş.

Sihirli Tavşan

-Eğer dilersen ben sana yardımcı olabilirim, demiş.

Heyecanlanan Keloğlan ona “nasıl yardım edeceğini” sormuş, sihirli tavşan ise tam karşılarında olan yüksek bir dağı göstererek

-Şu dağa ulaşmayı başarırsan hemen dağın eteğinde bir dere aktığını göreceksin, derenin öteki tarafında tahtadan yapılmış olan bir ev var, o tahta evde üç sihirli tavşan yaşar.

-Yanına gelen misafirlere önce bir dileğinin olup olmadığını, sonrasında da ona soracakları sorulara doğru cevap verenlere küplerle altın ikram ederler.

Bunun üzerine akşam olmadan koyunları toplayarak evinin yolunu tutmuş  eve giderken yolda  tavşanın  dediklerini öyle düşünmüş.

Eve varır varmaz annesinin yanına giden keloğlan annesine durumu anlatarak, sihirli tavşanların oraya gitmek için annesini ikna eden keloğlan ertesi gün sabah erkenden yola koyulmuş.

Az gitmiş uz gitmiş, dere tepe düz gitmiş en sonunda o dağları aşarak derenin yanına varmış, derenin öbür yanında tahtadan güzel mi güzel bir ev görmüş.

Epey yorgun düşen keloğlan biraz oturup dinlendikten sonra dereyi de aşarak Sihirli Tavşanların kulübesine varmış.

Kapıyı çalınca, kapıyı açan sihirli tavşan keloğlanı içeri buyur etmiş, içeri giren keloğlan’a geceyi evlerinde geçirebileceğini söylemişler,  Keloğlan bu teklifi kabul ederek  geceyi orada geçirmiş.

Sabah olunca Sihirli Tavşanlar, Keloğlana

-Ceviz toplamaya gideceğiz istersen sende bizimle gel belki  yardım edersin demişler

Keloğlan bu duruma bir anlam verememiş olsada çaresizce Tavşanlarla beraber gitmiş ve ceviz toplamaya başlamışlar.

Aradan biraz zaman geçtikten sonra yorgun düşen Keloğlan, Ceviz ağacının altında uzanıvermiş keloğlanın yanına tavşanlardan bir tanesi

Keloğlan’ın yanına oturarak ona iki tane ceviz uzatmış.

-Keloğlan, bu cevizlerden hangisi daha ağır diye sormuş,

Cevizleri eline alan Keloğlan hemen hemen aynı ağırlıkta olan cevizlerden hangisinin daha ağır olduğunu bulabilmek için cevizleri bir su birikintisinin içerisine bırakmış suya  daha fazla batan  cevizi  eline alarak

-İşte ağır olan bu ceviz, demiş.

Bir süre sonra başka bir Tavşan ağacın üzerinden Keloğlan’a seslenmiş.

-Heey, Zeki oğlan! Şu ağaç dalında kaç yaprak var, diye sormuş.

Keloğlan

-Senin kuyruğunda bulunan tüyler kadar, diye cevap vermiş.

Sihirli Tavşan;

-Peki bu cevabı da doğru bildiğini kabul ediyoruz kıvrak zekalı olan Keloğlan,

Biraz geçtikten sonra Tavşanlardan en sonuncusu;

-Keloğlan keleş oğlan, hazır cevap oğlan! Dünyanın tam ortası neresidir, diye sormuş.

Önce biraz sessiz kalan keloğlan iyice düşünmüş, çok geçmeden Tavşan kardeş.

-Senin o bastığın yer varya işte orası dünyanın tam ortasıdır diye cevap vermiş.

Tavşan

-Peki bunu nereden biliyorsun

Keloğlan gülerek

-Şüpheniz varsa ölçün de görün demiş

Ölçmek imkansız olduğundan, Keloğlan’ın cevabını doğru olarak kabul etmişler.

Sonra da Keloğlan için bir at hazırlayarak ata taşıyabileceği kadar altın yüklemişler.

Sihirli Tavşanlar

-Bunların hepsi senindir dilediğin gibi harca çünkü sen bunları hak ettin demiş

Sevinçle atına binerek eve doğru yol alan Keloğlan kısa bir zaman sonra evine varmış, bir sonraki gün tavşanı görmeye giden Keloğlan, onu görünce olup biten her şeyi tavşana anlatmış.

Keloğlan kendisini tavşana minnettar hissettiği için,

-Güzel tavşan sen de  bana o isteğini söylesene bende sana yardım etmek istiyorum demiş,

Duygulanan tavşan gözyaşları içerisinde gerçek hikayesini anlatmış.

Tavşan bir ülkenin en güzel prensesiymiş, kendisine kötü bir adam tarafından büyü yapılmış ve bu hale getirilmiş Keloğlan’a

-Eğer bana Kafdağı’nda yetişen inci çiçeğinden getirirsen eski halime dönebilirim ama şunu bilmeni isterim bu inci çiçeği orada yaşayan dev bir yarasa tarafından korunmaktadır.

Keloğlan, hiç tereddüt etmeden tavşanın bu isteğini kabul etmiş ve hemen kalkarak yola koyulmuş.

Birkaç günlük yolun sonunda en sonunda Kafdağı’nın en tepe noktasındaki inci çiçeğinin olduğu yere ulaşmış.

Yarasaların gündüzleri gözlerinin çok iyi görmediğini bilen Keloğlan, gece olmadan inci çiçeğini toplamaya başlamış, hava biraz kararmaya başlayınca da Dev yarasaya yakalanmamak için büyük bir ateş yakarak ateşin sönmesine izin vermeden ateşi harlamış.

En sonunda hava aydınlanmıştı o kadar çok mutlu olmuştu ki keloğlan bu doğan güneş her zaman doğan güneşten farklıymış onun için

Çünkü o gece çok korkmuş, kurtulmanın ve inci çiçeğini almanın sevinciyle, koşa koşa Tavşanın yanına giden Keloğlan inci çiçeğini tavşana yedirdikten hemen sonra Tavşan bir prensese dönüşmüş.

Prensesle kırk gün kırk gece süren bir düğünle evlenen Keloğlan her zaman fakirleri doyurmuş keloğlanın annesi ile birlikte mutlu ve huzurlu bir hayat yaşamışlar.

Keloğlan Değirmenci Macerası

Keloğlan Sütçü ve Değirmenci

Bir varmış bir yokmuş, Evvel zaman içinde kalbur saman içinde, pireler berber, develer tellal iken, nineler beşikleri tıngır mıngır sallar iken her tarafın yemyeşil olduğu bir köyde hem çok zeki hemde çok kurnaz olan genç bir delikanlı varmış.

Bu genç kel olduğundan herkes ona Keloğlan diye hitap edermiş, yaşlı annesiyle beraber küçük bir tarlanın üzerinde kurulu bulunan derme çatma evlerinde tek mal varlığı olan iki keçi, bir inek ve bir eşekleri varmış.

Ektikleri bu tarlada bulunan buğdayları satarak geçimlerini sağlarlarmış.

Keloğlan annesi ile birlikte hasat zamanı geldiğinde ekmiş oldukları buğdayı biçtikten sonra ihtiyaçları kadarını değirmene götürmek için çuvallara doldurmuşlar.

Keloğlan, Ertesi gün sabah erkenden buğdayları karakaçanın sırtına yükleyerek değirmene doğru yola koyulmuş, öğleye doğru ise değirmene ulaşmış.

Değirmenin önünde epey bir sıra oluşmuştu.

Keloğlan, her halde bana bugün sıra gelmez, sonrada her zamanki gibi kel kafasını kaşımış, annem beni merak etmese bari diye düşünmüş.

 Sonra da kendi kendine,

– Yapacak bir şey yok bekleyeceğiz, demiş.

Buğday çuvalını karakaçanın sırtından indirerek oturup beklemeye başlamıştı, çok geçmeden sırtındaki bir çuval buğday ile sıra bekleyenlere aldırmadan öne giderek çuvalını yere indiren bir adam dikkatini çekmişti.

Adam değirmenciye seslenerek:

– Bu çuvalı da al, demiş, 

Sırada bekleyen köylüler birbirlerine bakarak kendi aralarında tepki vermeye başlamışlar lakin o adama bir şey diyen olmamıştı ama bizim Keloğlan yapılan bu haksızlığa dayanır mı hiç?

Yine her zamanki gibi kel kafasını kaşıyarak biraz düşünmüş, sonrasında ise hızlıca ayağa kalkarak adama seslenmiş,

– Hey delikanlı! Sen burada bekleyen herkes gibi sıranı beklemelisin al o çuvalını arkaya sıraya geç, demiş,

Bu sözlere öfkelenen delikanlı, Keloğlan’a,

– Burası benim amcamın değirmeni sana ne oluyor? Diye bağırmış,

Sesleri işiten Değirmenci dışarı çıkarak:

– O benim yeğenimdir onun sıraya girmesine gerek yok, demiş.

Bu duruma çok içerlenen keloğlan yapmış oldukları haksızlığı kabul etmeyen delikanlı ve değirmenciye bir ders vermek istemiş.

Cebinden çıkardığı büyük bir iğne ile delikanlının buğday çuvalına yavaşça yanaşarak batırmış ve çuvalda büyük birkaç tane delik açmış.

Sıradakiler kendi aralarında konuştuğundan Keloğlan’ın çuvalı delmesini kimse fark etmeden sırasına dönmüştü.

Çuval delik olduğundan buğdaylar yere dökülmeye başlamış,  çuvalı almaya gelen değirmenci elini çuvala attığında çuvalın neredeyse boşalarak yere saçıldığını görmüş.

Değirmenci:

– Bunu kim yaptı diye sormuş.

Kimseden ses çıkmayınca Keloğlan’a bakarak bunu sen mi yaptın diye seslenmiş.

-Şimdi sen kendinin çok akıllı biri olduğunu mu zannediyorsun, demiş.

Bu sözler üzerine Keloğlan:

– Ah, ah benim şu kel kafam varya o ne kadar ışıldıyorsa zekâm da o derece parlaktır, demiş.

Değirmenci Keloğlan’a

-Zekan var belli, malında var mı peki sen onu söyle demiş.

Keloğlan:

– İki keçim, bir ineğim, bir eşeğim, bir de buğday tarlam var çok şükür bize de yetiyor, yanıtını vermiş Keloğlan.

Değirmenci:

-Benim sahip olduğum tek şey şu değirmen, madem öyle çok zekisin var mısın seninle bir yarış yapalım? Burada bulunanlarda şahidimiz olsun, sen kazanırsan buğdayını öğütür evine getiririm, ben kazanırsam yaptıkların için özür dileyeceksin demiş.

Keloğlan önce kel başını ovmuş sonrada

– Ehhhh olan oldu bir kere, varım demiş.

Değirmen sırasında bekleyen köylülerin önünde başlamışlar yarışmaya,

Yarışmaları güldürme ve abartma yarışması,

Değirmenci:

-Geçen sene buğdayın bol olduğu bir seneymiş, ama benim bundan haberim olmadı, deyince

Orada bulunan köylüler hep bir ağızdan

– Nasıl senin haberin olmaz diye seslenmişler,  

Değirmenci de:

– Niye şaşırıyorsunuz ki geçen sene her şeyi unutur hale gelmiştim evden çıkarken gözlerimi yerine takmayı bile unutuyordum diyerek gülmüş.

Köylülerden pek gülen olmamış sıra keloğlana gelmiş,

Keloğlan:

-Canım senin ki de laf mı?

Eliyle bir daire çizmiş ardından köylüye dönerek geçen sene padişah yanıma gelerek kızını bana vermek için bana yalvardı.

Önceleri almak istemedim ama biraz daha geçince padişah kızıyla evlenmem karşılığında padişahlığı da bana teklif edince, baktım ki çok üzülüyor Prensesi eş olarak aldım, geçen seneden beri bana hizmet etmektedir.

Bunun üzerine köylüler ooo ne güzel, diyerek gülümsemeye başlamış, âlemsin keloğlan demişler,

Tabii değirmencinin bu durum karşısında canı çok sıkılmış.

 Değirmenci:

-Ben ördekleri çok severim, iki sene önce beslemiş olduğum ördeklerin kemiklerinden kendime bir saray yaptım,

Köylüler değirmencinin palavrasını beğendiklerini tam söyleyeceklerdi ki

Keloğlan hemen söz almış:

-Canım seninki de olay mı? Benim babamın öyle çok tavuğu vardı ki bu tavukların yumurtalarını kaynatıp 3 ay içinde Çin Seddi’ni yaptırdı deyince,

Oradaki ahali hem çok şaşırmış hem de çok gülmüş

Kendisinden daha iyi palavra attığı için biraz sessiz kalan değirmenci,

 Yıllar öncesinde oduncuydum, diyerek başlamış söze,

– O sene öylesine çok ağaç kestim ki bunlarla yaptığım merdivenle gökyüzüne tırmandım Evimi aydınlatsınlar diyede birkaç tane yıldızı eve getirdim, demiş

Ahali bakmış ki palavraların sonu gelmeyecek

-Keloğlana dönerek sende sonuncusunu söyle bitsin artık demişler

Keloğlan:

-Ağalar hele bir durun acele etmeyin ne oluyor! Hele az bir soluklanayım, demiş,

– Hepiniz bilirsiniz, birkaç sene önce hiç yağmur yağmamıştı buralara herkes kuraklıktan şikayet edince aldım odanın halısını binerek gökyüzüne çıktım. 

Orada birde ne göreyim! Bulutlar uzanmış tembel tembel yatıyor, bir güzel nasihat ettim baktım etkilenmişler ve ağlamaya başlamışlar aşağı indim ki bu gözyaşlarından kocaman göller ve okyanuslar oluşmuş.

Bu palavradan sonrada çoğunluğun kararıyla Keloğlan’ı birinci olarak seçmişler bunun üzerine değirmenci keloğlanın buğdaylarını öğüterek onun evine kadar taşımış.

Keloğlan İle Bicirik Masalı

Kayıkçı Keloğlan Masalı

Keloğlan Masalları Kısa: Evvel zaman içinde güzel mi güzel bir köyde, Keloğlan ve can dostu olan kısa boylu Bicirik, sürekli beraber takılır ve beraberken mutlu bir yaşam sürerlermiş.

İkisi de her zaman sarayda yaşamayı hayal ederlermiş.

Bir gün ikisi beraber evlerini arazilerini ve ailelerini arkalarında bırakarak saraya gitmeyi, sarayda bir işe yerleşmeyi kafalarına koyarak yola çıkmışlar.

Keloğlan, kurnaz ve zeki biriyken, Bicirik de hem kurnaz hemde bir o kadarda yetenekli biridir.

İkisi azıklarını sırtlayarak az gitmişler uz gitmişler dere tepe demeden yol almışlar Keloğlan ve Bicirik iki gün sonra ancak saraya ulaşmışlar, ulaşmasına lakin saraydan içeri bir adım bile atamamışlar çünkü saray muhafızları onları içeri almamışlar.

Yorgun olan Keloğlan ve Biricik dinlenmek için sarayın yakınında bulunan bir kıraathaneye giderler, onlara çay getiren çaycı buraya niçin geldiklerini sorar bunlarda sarayda çalışmak için geldiğini söylerler.

Çaycı,

-Saraya her önüne geleni almazlar ki kardeşim, orada çalışabilmemiz için maharetli olmanız lazım ve kendinizi onlara ispat etmeniz gerekir, demiş.

Çaycı sözünü bitirir bitirmez bir tellal seslenivermiş, birkaç gün sonra bir şenlik olacağını ve bu şenlikte kazananların saray görevine alınacağını duyurmuş.

Keloğlan ve Bicirik buna o kadar çok sevinir ki mutluluktan birbirlerine sarılır zıplarlar.

Şenlik günü gelir çatar ve isteyen herkes yarışmaya katılabilmekteydi.

Şenlikte hızlı mal tartma, aşçılık ve dayanaklılık gibi yarışmalar yapılmakta en hızlı mal tartan, iyi yemek yapan ve kapıda uzun süre dayanabilen kişiler saraya alınacaklardı.

Yarışmalar yapılmaya başlar Keloğlan ve Bicirikte bu yarışa katılmışlardı, finale kalan ikiliden biri olurlar,

Keloğlan ve Bicirik’in rakipleri sahtekarlık yapmaya başlarlar ve bu durum da kimsenin dikkatini çekmez, keloğlan ve bicirik ne yaparsa yapsın bu yarışı kazanamaz ve ikinci olurlar birinci olan yarışmacılara ödülleri takdim edilir.

Aradan fazla bir zaman geçmemiştir ki birinciler yapmış oldukları oyunla kazandıklarını ve bunun sevinciyle hoplayıp zıplarken sahtekarlıklarının farkına varılır ve durum araştırılır yaptıkları oyun bir bir açığa çıkartılır.

Artık ortada rakipte kalmadığından keloğlan ve biricik birinci olarak açıklanıp, ödülleri kendilerine takdim edilir ve saraya işe alınırlar.

Buradan çıkarmamız gereken önemli bir ders vardır.

Bazı mevkilere gelebilmek için hata ve hileye başvursak bile en sonunda adalet her zaman tecelli edeceğinden hiçbir zaman hileye başvurulmamalıdır.

Her zaman kazanan kendi hakkıyla bir mevkie ulaşandır.

Keloğlan ile Ak Sakallı Dede Masalı

Keloğlan’ın Ali Cengiz Oyunları Masalı

Bir varmış bir yokmuş evvel zaman içerisinde dünya o güzelliği ve ihtişamı ile kendi etrafında dönerken, güneş ise o parıltısıyla adeta güzelliğini yeryüzüne yansıtırken, o güzelim diyarların birinde aklı sivri, huyu iyi, kurnaz mı kurnaz olan Keloğlan isminde bir çocuk yaşarmış.

Keloğlan ve annesinin geçim kaynağı olarak tek sahip oldukları bir tane inekleri varmış. Annesi ineğin sütünü sağar, pişirir ve ondan yoğurt veya peynir yapar, bunlardan kendi ihtiyacı olandan fazlasını pazarda satarak kazandıkları parayla ihtiyaçlarını giderirlermiş.

Günün birinde Keloğlan, ineğini çayırda otlatırken güneşin altında sıcaktan o kadar çok bunalmıştı ki yüzünü yıkamak için derenin yanına giderek dereden bir avuç su içmiş, sonra da gökyüzüne doğru başını kaldırarak “Ooh! Ne güzel Allah’ım sana şükürler olsun” demiş

Bu sözleri söyledikten sonra arkasına dönünce arkasında ak sakalı, nur yüzlü ve epey dede olduğunu görmüş.

Yaşlı Dede:

Keloğlan keleş oğlan, seni gidi koca yüreği iyilik dolu oğlan! Sen hele dile benden ne dilersen demiş.

Keloğlan yaşlı dedenin sözleri karşısında o kadar çok  şaşırmış ki bir şey diyememiş, dedenin gerçek mi yoksa rüya mı olduğunu anlamak için parmaklarıyla önce ona dokunarak bir yoklamış, dedenin gerçek olduğunu anlayınca da.

“Nur yüzlü  ak sakallı dede tek muradım yoksulluktan kurtulmak ve annemi güzel  bir şekilde yaşam sürmesini sağlamaktır.”

Keloğlan’a bir tavuk uzatan ak sakallı dede ona:

“Bak oğul, zor duruma düştüğün vakit bu tavuğa “Yumurtla tavuğum yumurtla.” Diye seslenirsen o tavuk sana yardım edecek, ama hiçbir zaman ahalinin yanında veya yanında biri varken bunu yapma.” Demiş ve ortadan kaybolmuş.

Keloğlan bu dede nasıl ortadan kaybolduğunu düşünürken etrafına bakınmış; ama nafile, dede ortada yoktu. Bu sefer tavuğa bakmış. “Bu tavuk bana nasıl çare olabilir ki?” Diye düşünmüş.

Keloğlan ak sakallı dedenin söylediklerini hiç umursamadan hemen bir ağacın altına oturarak tavuğa, “yumurtla tavuğum yumurtla” demiş. Bir de ne görsün! Tavuk çil çil altın yumurtluyordu. Çok sevinen Keloğlan altın yumurtlayan tavuğu ve altınları alarak eve doğru koşmuş.

Eve varınca annesine.

“Güzel anam! Baksana, ak sakallı bir dede bana neler verdi? Bu tavuk varya bizi bolluk içinde yaşatacak.” Demiş

Gariban anne şaşkınlık içerisinde bir Keloğlan’a birde tavuğa bakmış, sonra da:

“Ah benim keloğlum, sen niye bu kadar safsın anlamadım ki! Bildiğimiz bir tavuk bu nasıl bizi bolluk içerisinde yaşatacak evladım, gelin getirmiş olsaydın derdim ki bize hizmet eder.”

Anası odasına gitmek üzereyken keloğlan tekrar seslenmiş.

“Anam benim güzel anam neler başıma geldi hele bir dinle de anlatayım.” 

Keloğlan olup biteni bir bir annesine anlatmış ve sonrada tavuğa dönerek “yumurtla tavuğum yumurtla” demiş.

Annesi tavuğun çil çil altın yumurtladığını görünce ilk önce gözlerine inanamamış “nasıl olur bu evladım” demiş. Anne oğul, sevinçle birbirlerine sarılarak altınları alıp pazarın yolunu tutmuşlar. Bütün ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra eve döndüklerinde Annesi Keloğlan’a,

“Aman oğlum sakın bu olanları kimseye anlatma tavuğu da kimseye gösterme! Başımıza iş açmayalım eğer ağzını tutamazsan tüm sahip olduklarımızı kaybedebiliriz.” Demiş.

Keloğlan annesini de dinlememişti komşularına evinde ziyafet verdikleri esnada keloğlan tavuğu kucağına alarak her kesin karşısına geçmiş,

“Komşular, komşular, bakın ve seyredin, yumurtla tavuğum yumurtla.” Demiş.

Tavuğun altın yumurtladığını gören komşuları altınları kapışmaya başlamışlardı. O gece o komşular gece boyunca düşünmeye başlamış, ne yapıp edip o tavuğu elde etmenin yollarını aramaya başlamışlardı.

Aç gözlü komşulardan biri, Keloğlan’ın tavuğunun benzerini bulduktan sonra, gece gizlice eve girerek tavukları değiştirmiş!

Günler sonra altınları biten Keloğlan, tavuğu karşısına alarak ona “Yumurtla  tavuğum yumurtla” dese de tavuktan hiç bir şey çıkmamış. Gıdaklamaktan başka bir şey yapmıyormuş, o tavuğu alarak iyice bakınca. tavuğunun değiştirildiğini anlamış ancak iş işten geçmişti.

Bu duruma çok üzülen ve ağlayan keloğlan ne kadar da pişman olmuş olsada sözleri dinlemediği için artık yapacak hiçbir şey yokmuş. Anasıyla konuşmuş ve durumu ona anlatmış.

Ertesi gün tekrar derenin kenarına giderek diğer seferki gibi yüzünü yıkamış ve ardından suyunu içerek başını gökyüzüne doğru kaldırmış.

“Allah’ım sana şükürler olsun” demiş.

Arkasına döndüğünde ak sakallı nurlu yüzlü o dedenin orada olduğunu görünce derdini anlatıp, özür diledikten sonra ona:

“Ne olur bana yardım edin bu sefer verdiğim sözde duracağım.” Demiş.

Ak sakallı dede bu sefer Keloğlan bir mendil uzatarak:

“Keloğlan laf dinlemez oğlan! Eğer olurda dara düşersen “Açıl mendil açıl.” dersen bu mendilinde sana yararı çok olacak sen ve annen dışında kimse bunu bilmeyecek!” Demiş.

Bu duruma çok sevinen keloğlan sevinçle koşa koşa evin yolunu tutmuş. Aklı fikri mendilde olduğundan en sonunda dayanamayarak bir ağacın altında oturarak mendile:

“Açıl mendil açıl,” demiş.

Hemen önünde güzel bir sofra kurulmuş ve etrafında hizmetçiler ona hizmet etmeye başlamıştı. Epey acıkmış olan keloğlan yedikçe hizmetçiler sofrayı donatmışlar. İyice karnını doyurduktan sonra annesinin yanına giderek olup, biteni ona anlatmış.

Annesi:

“Benim keleş oğlum, laf dinlemez olan saf oğlum bu sefer o mendili hiç kimseye gösterme, unutma tavuğunun başına gelenleri” demiş.

Bir süre Keloğlan annesine ve ak sakallı dedeye vermiş olduğu sözü tutmuş, tutmasına ama yine dayanamamış. Çevresindekilere anlatmış olanları, kısa bir sürede herkes tarafından o mendil duyulmuş.

Mal ve zenginlik hırsı olan komşular hemen planlar yapmaya başlamışlar.  O mendilin aynısını bulan aç gözlü komşu bir gün ziyafet sofrasındayken Keloğlan’ın mendilini gizli bir şekilde alarak o diğer mendili yerine bırakmış. Sabah olunca epey acıkan Keloğlan, kahvaltı yapmak için mendili eline alarak:

“Açıl mendil açıl,” demiş.

Mendilden çıkan hizmetçi kızlar, artık çıkmaz olmuş. Annesinin yanına koşan Keloğlan durumu ona anlatmış ve çok pişman olduğunu söylemişse de artık olan olmuş.

Hiç zaman kaybetmeden tekrar dere kenarına giderek yüzünü yıkamış, ve suyunu içmiş, ardından başını gökyüzüne kaldırarak:

“Ooo! Allah’ım sana şükürler olsun.” Demiş

Arkasına dönmüş ortada ak sakallı dede yokmuş, görünmemiş bu sefer, sadece sesini işitmiş.

“Ah Keloğlan, söz dinlemeyen oğlan! Sen ne ettin yine sana verdiğim mendili…”

” Çok pişmanım nur yüzlü dede, yine şu dilime hakim olamadım ne olur bana yardım et. Biliyorum seni ve annemi dinlemedim, ne olur bu seferde bana yardım edin.” Demiş.

Ak sakallı dede aniden belirerek

“Bak Keloğlan! Sen, elinde olan her şeyi söz dinlemediğin için kaybettin bu sefer  de beni iyi dinle! Demiş ve Keloğlan’a üç nasihatte bulunmuş.

“Yoksul olduğuna hiç üzülme, Allah çalışkan ve dürüst insanları mutlaka ödüllendirir, onu bilerek çalış ve yalnızca Allahtan iste.

“Büyüklerinin sözünü mutlaka dinle ve onların sözünden çıkma.”

” Verdiğin sözlerden hiçbir zaman dönme” demiş.

Keloğlan’ın elinde artık ne tavuk nede mendil vardı ama bu sefer dedenin vermiş olduğu öğütlere uymuş ve çok faydasını görmüş. Bir ömür annesiyle mutlu bir yaşam sürmüşler.

Sevilen Keloğlan Masallarından biri olan ders verici nitelikteki masal ile çocuklarınıza söz dinlemenin önemini anlatabileceksiniz. Söz dinlemediği için Keloğlan’ın başına gelenleri konu edinen bu hikayeyi okuyan çocuklarınız ne tür değişikler olacağına bir bakalım.

  1. Çocuklarınız söz dinlemenin önemini anlayacaktır.
  2. Çocuklar sır tutmanın ne kadar önemli olduğunu anlayacak
  3. Çocuklar masalı dinlerken eğlenecek
  4. Her şeyin her yerde gösterilmemesi gerektiğini anlayacaktır.

Popüler Pinokyo Masalı ve Hikayesi Okumak ister misiniz?

Masal Uygulamasını Hemen İndir, Aramıza Katıl!
Download on the App Store Get it on Google Play

Benzer İçerikler

Sihirli-Cesme-Masali
Sihirli Çeşme Masalı
Obur Balina Masalı
Obur Balina Masalı
Görme Engelli Ressam Masalı
Görme Engelli Ressam Masalı
Aslan Prens Masalı
Aslan Prens Masalı

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Masallar Oku | © 2023, Tüm hakları saklıdır.