Usun Koca Oğlu Seğrek Destanı
Dede Korkut Hikayeleri, Oğuz döneminde Usun Koca diye bir kişi onunda iki oğlu vardı. Büyük oğlanın adı Eğrek, hem cesur, hem deli bir yiğit idi. Bayındır Han’ın sohbetlerine dilediği vakit gelirdi.
O an beyler beyi Kazan’ın divanı olduğunda ona hiç kapı baca yoktu, adeta beyleri çiğneyerek Kazan’ın önünde durdu.
Hiç kimseye iltifat etmez, Meğerse hanım yine bir gün divandaki beyleri çiğneyip oturunca, bu sefer ters uzamış derlerdi.
Oğuz’da öyle bir yiğit vardı ki, söyle derdi: Bre Usun Koca oğlu, burada oturan şu beylerin her biri oturdukları yerleri kılıçları ile, bileğiyle almıştır, bre ya sen kafa mı kestin, kan mı döktün,yoksa bir aç mı doyurup, çıplak mı giydirdin n dedi.
Egrek der: Şimdi ters Uzamış, kafa kesip kan dökmek sizce hüner midir dedi.
Evet , tabiki hünerdir! Ters Uzamış’ın o sözleri Egreğe tesir etmişti ki kalkarak Kazan Bey’den akın istedi. o da akın verdi hemen ilan etti, akıncı hızla toplandı, işte o an üç yüz mızraklı cengaver onun yanına cem oldu.
Şirögüven civarında Gökçe Deniz’e kadar olan yerleri yağmaladı. Sayısızca ganimet edindi. Bir ara yolu Alınca Kalesine düşmüştü, Kara Tekür o bölgede bir koru yaptırmıştı. Uçan türden tavuk, kaz, yürüyen türden tavşan, geyikleri bu avluya doldurarak Oğuz cengaverlerine tuzak kurmuştu.
Usun Koca oğlunun yolu da bu koruya düşmüştü, korunun kapısını açıp,. yabanî geyik, kaz, tavuk kesip yiyip içtiler, sonrada atlarının eyerlerini söktüler.
Meğerki Kara Tekür’ün bir casusu var idi, onları görünce hemen giderek; ” Oğuz’dan bir bölük atlı geldiği haberini verir sonrada bre ne duruyorsunuz” dedi.
Yüzlerce kara giysili eşkiyayı onların üzerine saldırıp yiğitleri yerle bir ettiler Eğreği tuttular. Alınca Kalesinin zindanına koydular.
Koca koca dağlardan, uzun sulardan geçerek, kudretli Oğuz diyarına haberler ulaştı. Usun Koca‘nın büyük otağı önünde feryatlar koptu, kızı gelinliği çıkarıp kara giyindi. Usun Koca, ile akça yüzlü anası oğul oğul diye ağlayıp sızlandılar.
Usun Koca’nın küçük oğullarından Segrek cesur ve deli yiğit olmuştu, bir gün yolları bir düğüne uğradı. orada konaklayıp, yiyip içtiler. o gün Segrek çok içtiğinden sarhoş olmuştu , ayak yoluna gitmek için dışarı çıktığında, öksüz bir oğlan’ın biriyle kavga ettiğini görmüştü.
“Hey ne ediyonuz” diyerek ikisine de tokat vurmuştu, öksüz “Eski dutun biti, öksüzün dili acıdır, bizim öksüzlüğümüz size yetmez mi birde bize vuruyorsun, varise hünerin ağabeyin Alınca Kalesi’nde esirdir, var da önce onu kurtar” dedi.
Segrek şaşkınlıkla söyle bakalım ağabeyimin adı nedir?
“Egrek’tir” dedi.
“Egreğe Segrek yakışır deyil mi, ağabeyim sağ ise kaygılanmam, ağabeysiz Oğuz’da da durmam, gözümün aydını ağabeyim diyerek ağladı.
İçeride sohbet var idi, girdi müsaade istedi, Atına binerek dörtnala anasının çadırına vardı.
Anasından ağabeyini kurtarmak için müsaade istedi;
Anası, Der ki:
Dilin için öleyim oğul
Şu karşı yatan kara dağın
Akıntılı o güzel suyun
Çekilmiş vaktiyle, çağladı ahir
Şu koca ağaçtaki dal budağın Kurumuştu artık filizlenip yeşerdi ahir
Kudretli yiğit Oğuz beyleri verse izin o zaman sen var yiğidim.
O yiğide vardığında
Ak atın üzerinden in
El bağladıktan sonra o yiğide selam ver
Ellerini öpüp kucakla
Kara dağımın yiğidi ağabey de
Ne çok durdun oğul hoştur
dedi.
Babası der: Yiğit oğlum, yanlış haber aldın oğul, kaçıp giden senin ağabeyin değildir, ak sakallı babanı bir daha ağlatma,dermansız kalmış ihtiyarcık olmuş garip ananı sızlatma dedi.
Oğlan da söylemiş :
Üç yüz altmış altı alp ava gitse
Bir kanlı geyik üzerinde kavga kopsa
Kardeşli cengaverler kalkar durur
Kardeşsiz zavallı yiğitlerse ensesine yumruk gelse
Ağlayarak etrafına bakar olur
Şu ela gözlerden acı yaşı dökülür
Ela gözlü yiğidi görünceye kadar
Bey babam hatun anam sağlıkla esen kalın dedi.
Baba ana ah vah ettiler, yerlerinden kalkıp oğul gitme dediler, baktılar çare olmadı. Yiğit evlat ağabeyimin tutulduğu kaleye varmazsam edemem dedi. Çaresizce babası anası yiğit oğul , bahtın açık olsun, sağ salim varıp gelesin dediler.
Yiğit atasının elini öptü, kara koç atına bindi, geceyi gündüz demeden gitti, Dereşam’ın yanından geçti. Ağabeyinin tutulduğu koruya vardı.
Baktı ki at çobanı eşkiyalar güdüyor çekti kılıcını kafirleri tepeledi, davul çalarak kısrakları ürküttü onları koruya soktu. karanlıkta gözlerini uyku bürümüştü atının yularını bileğine doladı atın üzerinde uyudu, Meğer eşkiyanın casusu var idi.
Varıp Tekür’e: Oğuz’dan bir yiğit gelip, at çobanlarını vurup, kısrakları koruya sokmuş.
Tekür: hemen silahlı altmış adam gitsin, alıp getirsinler dedi.
Altmış silahlı demir giyimli seçtiler, ansızın oğlanın üzerine geldiler, seslerden uyanan yiğit gördü ki bir alay atlı geliyor, yattığı yerden kalkarak adı güzel Muhammed’e salavat getirdi. Atına bindiği gibi kara elbiseli kafirlere kılıç vurdu, basarak kaleye tıktı.
Çok uykusu vardı eski yerine varıp uyudu, yine atının yularını bileğine soladı, Kafirlerden, sağ kalanlar Tekür’e vardılar.
Tekür: Tu suratınıza altmış yiğit bir genç oğlanı yenemediniz, hemen yüz kişi hazırlanıp oğlanı bana getirin demiş.
Yüz kişi yiğidin üzerine geldiler, aygır yine yiğidi uyandırdı, baktı ki kafirler saf saf dizilmiş dizilmiş geliyorlar.
Oğlan atına sıçradı, salavatını getirdi, çıkardı kılıcını kafire kaleye tıktı, gene eski yerine döndü başını koyup uyudu, Atının yularını yine bileğine dolandı, bu sefer atın eyeri oğlanın bileğinden çıkmıştı, Kafirlerden sağ kalanlar vardılar Tekür’e
Tekür: Bu sefer üç yüz yiğitle varın dedi.
Kafirler: Biz varmayız oraya, hepimizi keser dediler.
Tekür: Ya ne edek öyleyse varın o esir yiğidi getirin, bir güzel, at verin.
Egreğe dediler: Ey yiğit Tekür sana himmet eyledi, surun orda bir deli yiğit, fakir fukaranın, çobanın çocuğun ekmeğini alıyor, o deli yiğidi yen, seni salıverelim dediler.
Egreği zindandan çıkarıp saçını sakalını tıraş eylediler, bir at, birde kılıç verdiler. Üç yüz kafiride ona yandaş verdiler.
Oğlanın üzerine vardılar, Egrek ” Gelin varıp da yakalayalım”
Kafirler: Tekür’ün buyruğu sana idi, sen yalnız var dediler.
Egrek der: “Baksanıza mışıl mışıl uyuyor, gelin beraber varalım” dedi.
Kafirler: “Ne uyuması, o gizlice bize bakar, kalkarsa şu geniş ovayı bize dar eder” dediler.
“Öyleyse ben yanına varıp, ellerini bağlayayım, sonra da siz varırsınız” dedi.
Kafirler arasından çıkıp yiğidin yanına vardı, baktı güzel ela gözlü yiğit bir genç terler içinde uyuyor, ne gelenden ne gidenden haberi var. başı ucunda dolandı.
Baktı belinde kopuzu var, alıp eline başlamış konuşmaya
Kalk ey yiğit gurbet elde yatmak olur mu, gafil olma o güzel başını kaldır yiğit, dört bir yanını kafir sardı kalk yiğit, dedi
Yiğit oğlan birden sıçradı, kılıcını çekti ki onu vursun, baktı ki elinde kopuz var.
“Be adam şu elinde tuttuğun dedem Korkut’un kopuzu hürmetine sana kılıcımı vurmadım elinde kopuz olmasaydı eğer esir ağabeyim için seni vururdum dedi.
hemen kopuzu elinden aldı, Eğrek kardeşi olduğunu anlamıştı, hemen ağabeyin benim yiğit dedikten sonra iki yiğit kardeş kucaklaştılar.
Karşıdan bakan kafirler güreştiklerini sandılar ama sonra gördüler ki kucaklaşıyorlar, iki yiğit atlara binip kara elbiseli kafirin üzerine at sürdüler, kafiri basıp vurdular kaleye döktüler. tekrar o koruya girdiler kısrakları dışarı çıkardılar, kısrakları önlerine katıp . Dereşam suyunu geçtiler.
Geceyi gündüz durmadan gittiler Oğuz’un hudutuna vardılar. kafir elinden ağabeyini alan yiğit Ak sakallı babaya müjde verdiler, eğlence, yemek içmek oldu. günlerce sevinçle kutlandı..
Dede Korkut gelip oturdu ulu bir destan söyledi, bunu deyiş dedi.