Altın Dağın Kralı Masalı

Altın Dağın Kralı Masalı

Abone Ol google news
Altın Dağın Kralı Masalı

Altın Dağın Kralı Masalı, masallar diyarı okuyup eğlenmek için tam yerindesiniz

Bir varmış bir yokmuş bir zamanlar o güzelim ülkenin sakinlerinden biri olan zengin bir tüccar yaşarmış.

Tek derdi servetini artırmak olan tüccar bir gün ticaret yapmak için tüm mal varlığını, mülkiyeti kendisine ait olan iki büyük gemisine yükleyerek yola çıkmış.

Günlerce yolculuk yapmakta olan tüccarın, yolculuğunun 10’uncu gününde şiddetli bir fırtına dolayısıyla tüm gemileri batmış, kendisi ve geminin mürettebatı kendilerini zar zor kıyıya ulaştırmışlar.

O günden sonra bütün her şeyini kaybeden tüccar çok fakir biri haline gelmişti çünkü tüm mal varlığı gemilerle beraber yok olmuştu.

Onları denizden kurtaran kilerin yardımıyla tüccar ve gemi mürettebatı ülkelerine geri dönebilmişlerdi

Elinde sadece evi kalan tüccar hiçbir iş yapmadan kara kara düşünmeye başlamıştı, bir gün evin bahçesine çıkarak elma ağacının altına uzanmış gökyüzüne bakarken, Mannikin adındaki cüce tüccarın yanına yaklaşarak,

Dostum, olanları duydum ve gerçekten üzüldüm, sizlere bir şey olmamış ya buna da çok sevindim, gelen bela mala gelsin niye kendinizi bu kadar üzüyorsun ki? Seni böyle derin düşüncelere sevk eden şey servetini kaybetmek midir?

Tüccar:

Yıllardır biriktirmiş olduğum bütün her şeyim bir saatte yok oldu, ben bu duruma da alıştım ancak tek sıkıntım benden başka kimsesi olmayan oğlum, aslında onun için endişe ediyorum.

mannikin,

Bunun için kendini üzme! Her şeyin bir çaresi var, dile benden ne dilersen, hemen yerine getireceğim ama ona karşılık bir şartım olacak, ben gittikten sonra eve girdiğin anda, sana ilk dokunan kim olursa olsun onu 12 yıl sonra bana vermeni istiyorum, demiş.

Tüccar bu hiç düşünmeden kendi kendine planlar kurarak hemen kabul etmiş ve dileğini söylemiş.

Cüce gittikten sonra sevinçle ayağa kalkan Tüccar eve girmiş, o anda babasına şaka yapmak isteyen oğlu ise kapının arkasından gizlenerek babası içeri girdikten sonra babasına sarılmış.

İşte o an hiç düşünmeden cücenin yaptığı teklifi hatırlayan tüccar, yaptığı büyük hatayı fark etmiş, o anda bütün sevinci birden korkuya dönüşmüş.

Hemen tavan arasına koşarak oradaki para sandıklarının içini açmış ve sandıkların boş olduğunu görünce biraz olsun rahatlamış.

Kendi kendine madem altınlar yok artık bu saatten sonra gelirse de reddederim diye düşünmüş.

Aradan bir hafta geçtikten sonra tekrardan tavan arasına çıkarak sandığa bakan tüccar sandıkların altınlarla dolu olduğunu görünce hiç sevinememiş, aksine dahada üzülmüştü, hâlbuki bu altınlarla eskisinden kat kat fazla zengin biri haline gelmişti.

Günler ayları aylar yılları kovalamış ve 12 yıl çabucak gelip geçmişti, artık söz verdiği gibi oğlunu cüceye vermesi gerekiyordu.

Bir gün sabah erkenden kalkan tüccar oğlunun yanına giderek ona:

Oğlum seni ne kadar çok sevdiğimi biliyorsun değil mi? Yıllar önce vermiş olduğum hatalı bir söz’ü sana anlatmak zorundayım.

Babasının oldukça endişeli olduğunu gören evladı…

Babacım, hiç endişe edecek bir şey yok demiş.

Şaşıran babası hayretler içinde oğluna bakıyormuş, bir önceki gece sihirli bir peri gencin yanına giderek tüm olayları ona anlatmıştı ve artık her şeyi biliyordu.

Babasına sen rahat ol her şeyi biliyorum üzülmeni de istemiyorum, demiş.

Ertesi sabah babasını uyandırarak ona,

Babacım artık sözünü tutma zamanın geldi, söz verdiğin yere gidelim demiş,

Beraber bahçeye çıkıp elma ağacının yanına gittikten sonra etrafına bir çember çizen tüccar oğluna az ilerde beklemesini söylemiş.

Aradan yarım saat gibi bir süre geçmişti ki oraya gelen cüce, tüccarın yanına oturmak istemiş ama sihirli bir güç cücenin o çembere girmesine engel oluyormuş.

Cüce,

Sevgili tüccar, tam oniki yıl oldu görüşmeyeli o zaman bana bir söz vermiştin,  şimdi o süre doldu bana ait olan şeyi bana vermen için buraya geldim, lütfen onu kendi rızanla bana  ver demiş.

Tüccar,

Senden çok özür dilerim, dostum gerçekten sen bana çok büyük bir iyilik yaptın ama o benim her şeyim, ben onu sana nasıl veririm.

Cüce,

Sen bana bir söz vermiştin ama şuan sen beni kandırmış oluyorsun değil mi?

Tüccar Adam,

Dostum eğer kabul edersen sana bir teklifte bulunmak istiyorum.

O sıralar delikanlının da onların yanına gelmesi üzerine hep beraber bir anlaşma yapmışlar.

Yaptıkları anlaşmada delikanlı, bir kayığa bindirilecek babası da kayığı denize doğru sürecekmiş, hem o kayığın hem de delikanlının kaderini o anki dalgalar belirleyecekmiş.

O kayığı başka bir kayıkla çekmekte olan tüccar denize yaklaştığı  zaman diğer Kayığı tutan ipi çözüp oğlum beni afet demiş, kısa bir süre sonra dalgalara kapılan kayık ortadan kaybolmuş.

Tüccar üzülmüş, cüce ise mutlu olmuştu, ismi Hansel olan delikanlıdan ümidini kesen tüccar ve cüce oradan ayrılmışlardı.

Hansel ise alabora olan kayığın üzerine çıkarak dalgaların sürüklediği karaya yanaşmıştı.

Karada çok büyük bir saray ve altın bir dağ olduğunu gören Hansel kaleye doğru giderek kapalı olan kapısını açıp içeri girmişti.

Etrafta kimselerin olmadığını görünce birilerini bulma ümidiyle oda oda dolaşmış, odalardan birinde beyaz bir yılanla karşılaşınca çok korkmuştu, korkudan yerinde kıpırdayamayan delikanlıya seslenen Yılan…

Hoş geldiniz, ben bir prensesim adım da Nuada, kötü niyetli biri tarafından bana yapılan bir büyü sonucu bu hale geldim.

Hansel,

Peki, bu büyünün bozulma yolu var mıdır?

Nuada’nın,

Evet,

Şu dağın en tepe noktasında yeşeren bir gelincik var yalnızca bahar mevsiminde 10 gün görülür, bu gün onun görülmesinin 5’nci günü eğer o gelincik çiçeği kaynatılıp bana içirilirse o büyü bozulabilir demiş,

Hansel,  3 gün boyunca o çiçeği aramı ve en sonunda bularak saraya getirip, kaynatmış ve suyunu da bayaz yılan’a içirtmiş, o anda hemen eski haline dönen Nuada çok güzel bir prenses olduğundan Hansel ona aşık olmuştu.

Kısa bir süre sonra Hansel ve prensesin evlenmesiyle birlikte halk tekrardan krallığa  geri dönmüştü.

Günler çabucak geçmiş ve çok tatlı bir erkek çocukları olmuştu.

Aradan 7 yıl gibi bir süre geçtikten sonra babasını özleyen Hansel, onu çok görmek istiyordu, bu isteğini eşine anlatmış.

Eşi, kocasının gitme isteğine üzülsede, kocasının kararlı olduğunu görünce,  Hansel’e bir yüzük uzatarak:

Senden tek isteğim oğlumuzuda kendinle götürmeyi dilemeyeceksin, gözlerini kapat ve gitmek istediğin yere gitmeyi dile demiş.

Hansel eşi ve oğluyla vedalaşarak, gözlerini kapatıp  babasının yaşadığı kasabaya  gitmeyi dilemiş, gözlerini açınca da kendisini babasının evinin önünde görünce epey şaşırmıştı.

Hemen evin kapısını açarak içeri girmiş, babasının elma ağacının altında olduğunu görmüş, yanına gitmiş ama babası kendisini tanımamış.

Baba ben geldim beni tanımadın mı Hansel’im ben, demiş

Tüccar,

Hayır, sen oğlum olamazsın çünkü oğlum yıllar önce denizde dalgalar arasında kayboldu, bir daha da onu gören olmadı.

Gülümseyen Hansel…

İnanmıyorsan doğum lekeme bakabilirsin, o gün alabora olan kayığın üzerine çıkmayı başardım ve dalgalar beni Altın Dağ’a sürükledi, şimdi ise o diyarın kralıyım birde yakışıklı torunun var.

Oğlunun doğum lekesine bakan tüccar, sevinçten ağlayarak oğluna sarılmış.

Eşin ve çocuğunu niye getirmedin onlar nerede?

Oğlunu babasına göstermek isteyen Hansel, evin arka tarafına geçerek gözlerini kapatmış, eşinin ve oğlunun da yanına gelmesini dilemiş, anında dileği gerçekleşmiş.

Kraliçe oğluyla birlikte oraya gelmişti, öfkelenen kraliçe Hansel’den yüzüğünü alarak oğluyla beraber saraya geri dönmüş.

O an kendinden geçen Hansel uyandığında   başına gelenlerin farkına varmıştı.

Babasıyla biraz hasret giderdikten sonra ailesini bulmak için bir yol aramaya başlamış,  günlerce süren bir yolculuktan sonra üç devin miras kavgasına denk gelmişti.

Onları gizlice dinleyen onların arasına girerek bu anlaşmazlığı çözebileceğini söylemiş,

Miras olarak kalan şeylerden bir tanesi giydiğin zaman giyeni görünmez kılan bir pelerin,  bir diğeri giydiğin zaman dilediğin yere götüren bir çift ayakkabı, ötekisi ise eline alan kişiyi yenilmez yapan bir kılıçtı.

Anlaşmazlığı çözünce devler üç şeyide Hansel’e hediye etmişlerdi.

Hansel, önce ayakkabıyı giymiş sonra pelerini üzerine atmış en sonda kılıcıda eline alarak Altın Dağına gitmiş.

Krallıkta büyük bir kutlama yapıldığını görünce şaşkınlıkla içeri giren Hansel kraliçenin bir başkasıyla evlenmek üzere olduğunu görünce o kadar çok kızmıştı ki ziyafet verilen  masanın üzerine çıkarak pelerini üzerinden almış, o anda kılıcıyla görünür hale gelen Kral,

Krallığımın halkı, kralınız geri döndü dedikten sonra kılıcını masaya dokundurduğu anda masa toz boz olmuş, o an herkes korkuyla önünde eğilmiş ve düğün iptal edilmiştir.

O an krala karşı gelen asilzadeler bazı ağır sözler söyleyince öfkelenen kral kılıcını çekince kılıcın sihri devreye girmiş o an herkes korkudan bir yerlere saklanmıştı.

O an biraz düşünen kral hiçbir şey kişinin çevresindekilere zarar vermesine sebep olarak gösterilemeyeceğini düşünmüş ve kılıcı kınına sokmuş.

O günden sonra krallığı üzerinde adalet hakim olmuş mutlu ve  huzurlu bir hayat sürmüşler

Altın Dağın Kralı Masalı’ nı okurken eğlendiğinizi umarız, diğer masallarımız için Peri Masalları Kategorimizi ziyaret edebilirsiniz.

Masal Uygulamasını Hemen İndir, Aramıza Katıl!
Download on the App Store Get it on Google Play

Benzer İçerikler

Şimşek McQueen Masalı
Şimşek McQueen Masalı
Ayağına Diken Batan Serçe masalı
Ayağına Diken Batan Serçe
Keloğlan Kuyudaki Dev Masalı
Keloğlan ve Kuyudaki Dev Masalı
Bülbül ile Hükümdar Masalı
Bülbül ile Hükümdar Masalı: Türk Kültürüne Ait Masallar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Masallar Oku | © 2023, Tüm hakları saklıdır.