Güzel Ve Çirkin Masalı

Güzel Ve Çirkin Masalı

Abone Ol google news

Güzel ve Çirkin Hikayesi animasyon filmine çevirtilmiş olup, gösterime çıktığı günden beri adından söz ettiren bu güzel hikaye, dünyada en çok bilinen ve okunan Masallar arasında yer almaktadır. Güzel ve Çirkin Masalı’nın konusu bir tüccarın güzel bir kızı ile kendisine yapılan büyü sonucu bir canavara dönüşmüş olan bir prensi konu edinmiştir. İyi Okumalar.

Güzel Ve Çirkin Masalı

Güzel ve Çirkin Hikayesi

Bir varmış bir yokmuş evvel zaman içinde kalbur saman içinde, çok uzak olan o yüksek dağların ardında zengin mi zengin bir tüccar ve beraber yaşadığı birbirinden güzel 3 kızıyla mutlu ve huzurlu bir hayat yaşarmış.

Bu kızlardan en küçükleri diğer iki ablasından daha güzel ve akıllı olduğu için ona çevresinde bulunan herkes “Güzel” diye hitap edermiş.

Küçük kızı kıskanan diğer iki kız kardeş, ona karşı kıskanç ve kötü niyetli davranırmış.

İki kızın tek derdi babalarının paralarını diledikleri şekilde harcamakmış, Güzel neredeyse her gece yatağına uzandığında rüyalarına giren çok yakışıklı bir prensi görür, her uyandığında ise onun bir rüya olduğunu anlar onun gerçek olmadığına üzülürmüş.

Güzel hep bir gün o rüyalarındaki prensle evlenerek onunla güzel bir sarayda yaşayacağı günün hayalini kurarmış.

Görmüş olduğu rüyalarda olduğu gibi gerçek hayatta da Güzel’in hayatı, umut ve mutluluk doluydu.

Bir gün meydana gelen korkunç bir fırtına yüzünden tüm gemileri alabora olunca, tüm mal varlıklarını birden kaybetmeleri üzerine evlerinde mutluluğun yerini keder aldı.

Kendini o fırtınadan zor kurtaran baba eve döndüğünde onu kapıda karşılayan kızı Güzel‘e,

“Her şeyimiz yok oldu kızım, ne malımız ne mülkümüz kaldı artık zengin bir aile değiliz.”

Güzel: “Sen merak etme babacım benim, sana bir şey olmamış ya bu bize yeter. Bir kapı kapanır diğeri açılır, en sonunda bir kurtuluş yolu bulacağız. Benim bu dünyadaki tek servetim sensin, seninle olmaktan mutluyum.” demiş

Tüccar elinde bir şey kalmadığından evde çalışanların maaşlarını ödeyemeyecek hale gelmişti. Aradan çok fazla bir vakit geçmeden tüm hizmetkarları da evden ayrıldılar.

Ablaları sürekli yoksulluk içerisinde kalmaktan şikayet ediyor, hiçbir işe el uzatmıyorlardı. Onların aksine Güzel hem evin işlerini yapıyor, hemde babasının mutlu olması için tanrıya dua ediyordu.

Günler bu şekilde ilerlerken bir gün tüccar, gemilerinden birisinin fırtınadan kurtularak limana doğru yanaştığının haberini aldı. O kadar çok sevindi ki, kızlarını yanına çağırarak onlara;

“Size çok güzel bir haberim var ama heyecanlanmayın! Şimdi söylüyorum o fırtınadan gemilerimizden biri kurtulmuş limana yanaşmak üzere olduğu haberini aldım. Durumumuz daha iyi olacak şimdi limana gitmeliyim söyleyin size dönüşte hediye olarak neler getireyim.”

Ortanca kızı, “Bana yeni elbiseler almanı istiyorum.”

Büyük Kızı, “Banada yeni mücevherler almanı istiyorum.” demiş.

En küçük kızı Güzel’e dönen babası: “Söyle bakalım güzel kızım sana ne almamı istersin?”

Güzel ise: “Babacım, benim senden tek istediğim eve sağ salim dönebilmen.”

Bu sözler üzerine gülümseyen baba, “gerçekten çok tatlısın, benim canım kızım ama ne istiyorsan onu bana söylemelisin.”

Güzel bu sefer demiş: “Sadece bir kırmızı bir gül olsa bana yeter.”

Babası: “Tabiki benim o dünyalar tatlısı güzel kızım.” demiş.

Tüccar hızlı bir şekilde limana gitmek üzere evden ayrıldı. Limana vardığında gemide kimsenin olmadığını fark etti.

Sonrada gemideki mürettebatın gemide bulunan tüm mallarını alıp, kaçtığını öğrenmiş, bu durum karşısında çaresizce yerine çömelen baba, biraz orada bekledikten sonra üzüntülü bir şekilde evine gitmek için yola koyulmuş.

O kadar çok dalgınmış ki, evin yolundan saptığının bile farkında değilmiş,  ormanlık bir alana giren tüccar kendine geldiğinde kaybolduğunun farkına varmış.

Hava soğuk ve kar yağışlı olduğundan etraftaki manzaraya dalarak yürümeye devam etmiş.

Ormanın sıklığı yüzünden atıyla yol alamayan tüccar, atından inerek atını bir ağacın altına bağladı.

İlerde gözüne ilişen ışıkların ne olduğunu merak ettiğinden o yöne doğru yürümeye başladı.

Işığa yaklaştıkça büyük ve güzel bir yer olduğunu görünce merakla o yöne doğru yürümeye devam etti.

Eve tam yaklaşmıştı ki parıldayan bir altın kapının aralandığını gördü. Bu sarayın etrafında birbirinden güzel portakal ağaçları bulunmaktaydı.

İlginç olan başka bir nokta ise evin olduğu bölgeye hiç kar’ın yağmamış olmasıydı.

Kendi kendine: “Ah, bir yer bu kadar güzel mi olur? Burası adeta bir cennet, oraya giderek bu sarayın sahibiyle mutlaka tanışmalıyım.”

Kapıya yanaşmış, aralanmış olan kapıyı açarak içeri giren tüccar, büyük bir salonda biraz bekledi ve seslendi ama etrafta kimsecikler yoktu.

Sesimi duyan yok mu? Diye seslenmeye devam etmiş.

Orasının terk edilmiş bir yer olma ihtimali yoktu çünkü masada birbirinden güzel pastalar ve meyvelerle doluydu.

Aç olan tüccar, o yemek masasındaki güzelim meyveler ve pastalar karşısında fazla dayanamayarak masaya oturup karnını güzelce doyurdu.

Yemekten sonra bir üst kata çıktı, karşısına çıkan ilk kapının açık olduğunu görünce kendi kendine;

-Yüce tanrım, nasıl bir yer burası hayatımda ilk defa böyle şansım yaver gidiyor diyerek odadaki yatağa uzandı.

Yorgunluktan deliksiz bir uyku çeken tüccar ertesi gün dinlenmiş olarak kalktı.

Gözlerini açar açmaz başucuna konulmuş olan temiz kıyafetlerin olduğunu fark etti, hemen temiz kıyafetleri giyerek aşağı indi, gördükleri karşısında şaşırmıştı.

Kahvaltı masasında, taze sıkılmış olan meyve suları, süt, mis gibi kokan sıcacık ekmekler bulunmaktaydı.

Etrafta kimsecikler yoktu masaya oturup, bir güzel kahvaltısını yaparak ayağa kalktı ve seslenmeye başladı.

“Merhabalar, sesimi duyan var mı? Misafir perverliğiniz için size minnettarım bunun için size teşekkür etmek istiyorum. Çok cömertsiniz ama gitmem lazım hoşça kalın.” demiş.

Tüccar dışarı çıkar çıkmaz öylesine karşısında büyük bir gül bahçesi olduğunu gördü. Öylesine güzel bir bahçeydi ki birden aklına en sevdiği kızı güzel geldi.

“Bu güzel güllerden bir tanesini kızıma götürsem bir şey olmaz herhalde.” demiş.

Bahçeden canlı ve güzel olan kıpkırmızı bir gülü kopardı. Gülü koparır koparmaz arkasından şiddetli bir ses işitti.

Hemen arkasına dönen tüccar gözleri kırmızı olan keskin bakışlı dev gibi birisini karşısında görünce epey korktu.

Adı Çirkin olan bu adam:

Size o gülleri koparmanız için izin veren olmadı? Sizi sarayımda güzel bir şekilde ağırlamam yetmedi mi? İyiliğe karşılık böyle mi teşekkür ediyorsunuz? Yaptığınız bu küstahlık cezasız kalmayacak.

Tüccar: “Hayır lütfen! Merhametinize sığınıyorum, tam ihtiyacım olduğu anda bana yemek vererek sıcacık evini açan sizin gibi cömert birinin kızımın benden istediği kırmızı güllerden bir tanesini onun için koparırsam bir sorun teşkil etmez diye düşünmüştüm lütfen beni affedin.”

Çirkin: “Kızın mı? Peki öyleyse size bir teklifim olacak ayrıca sizin hayatınızı kurtaracak olan bir teklif.”

Tüccar “Bu teklif nedir efendim? Üç kızımda şuan merakla yolumu gözlüyordur.”

Çirkin: “Üç kızınız var demek kızlarından birini bu saraya getirir benimle evlenmesini sağlarsan bunun karşılığında sana özgürlüğünü vereceğim.” demiş.

Çaresiz kalan Tüccar : “Peki, sana söz veriyorum, kızlarımdan birinin sizinle evlenmesi için buraya getirmeye ikna edeceğim.” demiş.

Çirkin: “Pekâlâ, size çok hızlı bir at vereceğim. Bir ay süreniz var, bir ay içerisinde buraya kızınla beraber dönmeniz gerekiyor. Birde buraya gelecek olanın kızının kendi rızasıyla gelmesi gerekiyor aksi takdirde onu kabul etmeyeceğim.”

“Şimdi sen git, az ilerde daha güzel güller var. O güllerden en güzelini kopar ve kızına götür.” demiş

Tüccar mecburen çirkinin teklifini kabul etmiş ama kızlarının kendi rızasıyla gelmeyi kabul etmeyeceğini düşünerek perişan ve üzgün bir şekilde eve geri dönmüş.

At öyle hızlıymış ki eve varması çok fazla sürmedi. Kapıyı açtığında 3 kızı da heyecanla babalarını bekliyorlardı.

Ortanca ve büyük kız babasına doğru koşarak: “Babacığım, hediyelerimiz nerede hediyelerimizi ver.” derken

Güzel: “Nasılsın baba? Çok yorulmadın değil mi? Yüzün solgun bir sıkıntın mı var?” Diye seslenmiş.

Elindeki gülü Güzel’e uzatan tüccar: “İşte benden istediğin o kırmızı gül kızım, bu gül neye mal oldu sizlere anlatsam inanamazsınız.

Oturan baba soğuk bir su istedi. Güzel hemen babasına su getirdikten sonra hep beraber oturdular babaları olan biteni anlatmaya başladı.

Ortanca ve büyük kız Güzel’e dönerek:

“Hepsi senin hatan, sen neden babamdan çiçek istedin ki? Mantıklı bir şey istemiş olsaydın eğer, babamız böyle zor durumda kalmayacaktı.” dediler.

Güzel: “Sen hiç üzülme babacığım, bu talihsizliğe neden olan gerçekten de benim, senin sözünü tutabilmen için ben oraya kendi rızamla gideceğim.”

Tüccar: “Ah, benim tatlı ve düşünceli kızım, senin gibi bir kızım olduğu için her zaman tanrıma şükrediyorum, inan bana çok üzgünüm, bu talihsizliğinin sebebi sen değilsin.”

Güzel: “Aslında her şeye sebep olan ben olduğumdan, sonucuna da benim katlanmam gerekir.”

Güzel vermiş olduğu o kararda ısrarcıydı. Babasına ümit veren güzel onu neşelendirmek için hemen hemen her yolu deniyordu.

Günler günleri kovalarken çirkin’in kendisine tanımış olduğu süre tükenmek üzereydi. Çirkin’in sarayına gitmek için hazırlanan Güzel’e

“Güzel kızım, lütfen benim için hayatını mahvetme ben sonucuna katlanırım.” dedi.

Güzel: “Canım babacığım ben bu durumun üstesinden gelecek cesarete sahibim sen merak etme.” demiş.

Hazırlıklar bittikten sonra beraber yola koyuldular. Ormana ulaştıklarında karanlık çökmüştü. O anda  inanılması güç olan bir şey gerçekleşti. Orman birden bire aydınlanıvermişti.”

Güzel: “Babasına vay canına, bu nasıl müthiş bir şey.” dedi

Kısa bir yol yürüdükten sonra portakal ağaçlarının olduğu patikaya ulaşmışlardı, saraya vardıklarında kapı aralandı içeri giren tüccar ve güzel büyük bir salona girdiler.

Salonda şöminenin yakıldığını ve masanın nefis yemeklerle ve meyvelerle donatıldığını gördüler. İkiside iyice acıkmışlardı.

Seslendiler ama onlara cevap veren kimse yoktu. Sofraya oturarak karınlarını güzelce doyurmaya başladılar.

Yemeklerini yedikten sonra babasıyla oturup, sohbet ederken arkalarından onlara doğru gelen Çirkin’in ayak sesleri işittiler.

Çirkin onlara yanaşarak: “Afiyet olsun, hoş geldiniz beyefendi ve Güzel hanım.” dedi,

Tüccar ve Güzel İyi akşamlar majesteleri diye seslendi.

Masaya oturan Çirkin: “Güzel Hanım buraya, kendi rızanızla mı geldiniz?” Diye sorunca

Güzel: “Evet kendi rızamla geldim.”

Çirkin: “Babanız  gittikten sonrada burada kalacaksın bunu biliyor musunuz peki?”

Güzel: “Evet biliyorum,”

Bunun üzerine tüccara dönen, Çirkin “sizin için dışarıda altın dolu sandıkların yüklendiği bir at hazırlanmaktadır. Dilediğiniz vakit onları alıp, gidebilirsiniz artık onlar sizindir.” demiş.

Tüccar: “Benim evde iki tane kızım daha var onlar merak etmesinler. Müsaadeniz olursa hemen gitmek isterim.” demiş

Güzele sarılan tüccar,

“Hoşça kal benim dünyalar tatlısı, yüreği de yüzü kadar güzel olan kızım, seni çok özleyeceğim hemde her gün inan bana”

Güzel ise : “Bende seni çok özleyeceğim baba hakkını helal et bana.” demiş,

Vedalaştıktan sonra atına binen tüccar yola eve doğru yola koyuldu. Arkasından bakan Güzel ve Çirkin tüccar gözden kaybolduktan sonra.

Çirkin: “İsterseniz yukarı çıkıp biraz dinlenin.” dedikten sonra yanından ayrılmış.

Güzel yukarı çıkarak kendisine hazırlanan odaya girdiğinde gördüklerine inanamadı. Çok güzel döşenmiş bir odayla karşılaşmıştı.

Hemen kurulu bulunan yatağına uzanarak uykuya daldı. Sabahın ilk ışıklarıyla beraber gözlerini açan Güzel, salona inince müthiş bir kahvaltı sofrasıyla karşılaştı.

Kahvaltı yaptıktan sonra ilerde duran koltuğa oturarak düşünmeye başladı.

“Acaba bu çirkin canavar, sonsuza dek beni burada mahkum mu edecek? Ondan kendimi nasıl kurtarabilirim?”

Bu tür düşünceler içerisinde koltukta tekrar uykuya daldı, akşama kadar deliksiz bir şekilde uyumuştu çirkinin ayak sesleri ile gözlerini açmıştı.

Çirkin: “İyi akşamlar Güzel Hanım.”

Güzel: “İyi akşamlar.” diye cevap verdi.

Güzel’in oturduğu koltuğun karşısındaki koltuğa oturan Çirkin: “Beni pek sevmiyor gibisiniz? Benimle evlenir misin güzel?”

Güzel: “Ne evlenmek mi?”

Çirkin: “Bu soruma çekinmeden evet veya hayır diyebilirsin, benden sana hiçbir şekilde zarar gelmez.”

O sözler üzerine cesaretlenen Güzel: “Hayır istemiyorum.”

Çirkin: “Evlenmeyeceğinize göre size iyi geceler. Güzel hanım diyerek koltuktan kalkıp odasına gitti.”

Güzel ise onu reddettiği halde kızmamasına, ona herhangi bir zarar vermemesine çok sevinmişti. Her akşam yemek vakti Güzel’e aynı soruyu sorduktan sonra, iyi geceler dileyip odasına çıkıyordu.

Güzel de her akşam ona “Hayır” cevabını veriyordu. Çirkin ise her gece üzülüyor ama ona belli etmiyordu.

Gel zaman git zaman derken kendisine alışmaya başlayan Güzel, Çirkin’den korkmamaya başlamıştı. Çünkü Çirkin Güzel‘e karşı her daim nazik ve kibar davranırdı.

O güzel sarayda yaşamak Güzel içinde eğlenceli bir hal almaya başlamıştı.

Muhteşem güzellikteki o gül bahçesinde güzel çeşmeler, mersin ağaçları portakal ağaçları, Şeftali ağaçları ve daha çok güzel kuşlar vardı.

Çirkin’de zaman zaman Güzel için piyano çalar onunla saatlerce sohbet eder onu eğlendirirdi.

Uzun bir süre bu şekilde günleri geçti, babasını ve kız kardeşlerini özleyen Güzel’in üzgün olduğunu gören çirkin ona sordu:

“Bir sorunun mu var hayatım? Bu aralar seni epey üzgün görüyorum.”

Güzel: “Babamı ve kız kardeşlerimi özledim. Bir haftalığına onları gidip görmeme izin verir misin? Geri döneceğime söz veriyorum.”

Çirkin; “Ah Güzel sen benden nefret ediyorsun onun için benden kaçmak mı istiyorsun?”

Güzel: “Hayır, düşündün gibi değil, sen çok kibar ve iyi yürekli birisin senden nefret etmiyorum aksine bir süreliğine seni yalnız bırakacağım için çok üzülüyorum inan, sebep ne olursa olsun zamanında buraya geri geleceğim.”

Çirkin, Güzel‘e şöyle dedi

“Seyahat için bir ata ihtiyacın yok, cebinden çıkardığı yüzüğü güzele uzatarak bu yüzüğü parmağına tak ve odana giderek hiçbir şeyden korkmadan huzur içinde uyu. Uyandığın vakit babanların evinde olacağını göreceksin.” demiş.

Heyecanlanan Güzel: “Gerçekten mi? Çok teşekkür ederim.” demiş,

Sözlerine devam eden çirkin: “Buraya geri dönmek istediğin vakit kimsenin olmadığı bir odaya giderek yüzüğü parmağından çıkarman yeterli olacak kendini odanda bulacaksın.” demiş.

Çirkin odasına gider gitmez, yüzüğü takarak yatağına uzandı, gözlerini açtığında kendini babasının evindeki eski yatağında buldu.

Kız kardeşleri ise birden güzel’i karşılarında görünce çok şaşırmışlardı. Hemen babam nerede diyen güzelin sesisin duyan babası, hızla oraya gelerek sıkı sıkı sarıldı.

Babası: “Ah benim güzel kızım, senin için her gün endişeleniyorum. İyiki geldin seni çok özlemiştik.” demiş

Güzel’ise: “Bende sizleri çok özledim canım babacığım.”

Beraber sofraya oturduktan sonra güzel orada yaşadığı hayatını, Çirkin’in ne kadar iyi ve kibar biri olduğundan söz etti. Duydukları karşısında şaşıran babası;

“Çirkin’in sana nezaketi ve iyiliği içinde sevgini ve minnetini de hak ettiğini söylüyorsun. Güzel kızım, dediğin gibiyse senin yerinde olsam onun çirkinliğine rağmen onunla evlenirdim. Bunu hak etmiyor mu kızım? demiş.

Güzel ise babasına hiç cevap vermemiş. başını önüne eğmişti.

Günler çabucak geçip gitmişti. Güzel saraya geri dönmeyi unutmuştu ki rüyasında, Çirkinin yere uzanmış bir şekilde zor durumda olduğunu gördü.

Gözlerini açar açmaz, ben ne yaptım hemen gitmem lazım diyerek, gece geç saatler olmasına rağmen hemen babası ve kız kardeşleriyle vedalaşarak odasına gitti yatağa uzandı ve yüzüğü parmağından çıkarır çıkarmaz hemen uykuya daldı.

Sabah uyandığında ise Çirkin’in sarayında olduğunu gördü. Hemen rüyasında Çirkin’i gördüğü yere koştu. Gerçektende çirkin orada hareketsiz bir şekilde uzanmıştı.

Güzel: “Ah Çirkin! Diye seslenerek ona doğru koştu. Seni burada yalnız bıraktığım için senden özür dilerim ne olur beni affet, hadi kendine gel.” diye onu biraz sarstı ama tepki yoktu.

Başını göğsüne koyduğunda nefes aldığını fark etti ve hemen çeşmeden su getirerek yüzünü yıkadı ve biraz içirdi, Çirkin’in kendisine gelmesine çok sevindi.

Güzel: “Beni ne kadar korkuttun biliyor musun? Benim için bu kadar değerli olduğunu seni bu halde görünce yeni anladım, demek ki seni seviyormuşum.”

Çirkin: “Gerçek mi söylüyorsun, benim kadar çirkin olan birini sevebilir misin?”

Güzel: “Evet ben senin o çirkin yüzüne değil, o merhametli nazik ve iyilik sever kalbine aşık oldum. Senin o kadar güzel bir kalbin varya bu benim hayatımda isteyebileceğim en güzel şey demiş,

Çirkin: “Benimle evlenir misin?” Demiş

Bu sefer aldığı cevap diğerlerinden farklıydı,

Güzel: “Evet, evet, evlenirim.” diye haykırmış

O anda Çirkin’i birden bir ışık huzmesi kaplayıp önce havaya kaldırdı. Sonrada aşağı indirdi ve sonrada ortadan kayboldu.

Güzel gördüklerine inanamıyordu. Rüyalarında gördüğü prens karşısındaydı.

Güzel: “Ah sensin o, rüyalarımda hep seni görüyordum.”

Çirkin’e sarılarak “Benim biricik iyi yürekli tatlı Güzel’im, sen beni büyüden kurtardın. Sana minnettarım, savaşta karşıma çıkan bir büyücü ile savaşırken, bana büyü yaparak o hale getirdi. Bu büyü hiç kimsenin beni sevmemesi üzerineydi.”

“Büyüyü bozacak olan tek şey ise birinin beni sevmesiydi ve sen gerçek sevginle o büyüyü bozmayı başardın.”

Güzel, rüyamı görüyorum ben sen gerçek misin? Diye ona seslenmesi üzerine, gülümseyen çirkin ona yaklaşarak incitmeden yavaşça çimdikledi.

Bunun üzerine güzel: “Rüya değilmiş sen gerçek bir prenssin, hemde rüyalarımda görüp aşık olduğum gerçek aşkım.”

Saraya dönerek düğün hazırlıklarına başlayan güzel ve çirkin öyle güzel bir düğün yapmışlar ki dillere destan bir düğünle evlendiler.

En sonunda iyilik kötülüğe karşı galip geldi. Asıl olan güzel bir yüze veya vücuda sahip olmak değildir. Güzellik güzel bir kalbe ve en önemlisi güzel bir niyete sahip olmaktır.

Onlar muradına erdi, mutlu ve huzurlu bereket içerisinde bir yaşam sürdüler.

Güzel ve Çirkin masalı özeti

Güzel adındaki çok güzel bir kız, babasının kaybolması üzerine, tesadüfen denk geldiği ormanın içerisindeki gizemli bir sarayda bir gece konakladıktan sonra oradan ayrılmadan bahçede bulunan gülleri görünce, çok sevdiği küçük kızın isteği aklına gelmiş ve o gülü kızına götürmek için koparmıştı.

Sarayın sahibi olan ve büyü sonucu bir canavara dönüştürülmüş prens ise, tüccarın izinsiz gülü izinsiz koparması üzerine, çok kızmış ve adamı serbest bırakmak için kızlarından birinin kendi sarayında yaşaması için ikna etmesini istemişti.

Tüccarın Kızı Güzel ise bu duruma kendisinin sebep olduğunu düşünerek kendi isteğiyle Çirkinin sarayında kalmayı kabul etmiş.

Güzel kendisine çok iyi davranan Çirkinin o halini sevince büyü bozulmuş Çirkin eski haline geri dönmüş. Birbirine aşık olan Güzel ve Çirkin evlenerek bir ömür mutlu bir yaşam sürmüşler.

Sık Sorulan sorular.

  • Güzel ve Çirkin hangi ülkenin: Fransa’da yayımlanmış geleneksel bir halk hikayesidir.
  • Güzel ve Çirkin kitabının yazarı kimdir: Türkçesi Güzel ile Canavar olan, Meşhur Fransız yazar Gabrielle-Suzanne Barbot de Villeneuve tarafınca kaleme alınmıştır.
  • Çirkin ve Güzel kaç yaş üstü: Her yaş gurubuna uygun olan bu masal. Özellikle 3 yaş ve üstü çocuklar tarafından tercih edilmektedir.
  • Güzel ve çirkin gerçek hikayesi: 1800’lü yıllardan kalma Fransız peri masalı gerçek hayatta yaşanılmış olan bir hikaye olduğunu biliyor muydunuz? La Bette et la Bête hikayesinden esinlenerek yazılmış olan bu masalın ilham kaynağı, 15 yüzyılda yaşamış Petrus Gonsalvus ve karısı Catherine dayanmaktadır.

Çocuklarınızın zevkle dinleyeceği En iyi  Masallar ve Hikayeler arasında bulunan Güzel ve Çirkin Masalı‘ nı beğendiğinizi umarız, dilerseniz Rapunzel Masalı ‘nı okuyabilirsiniz.

Masal Uygulamasını Hemen İndir, Aramıza Katıl!
Download on the App Store Get it on Google Play

Benzer İçerikler

Kırmızı Balık Masalı
Kırmızı Balık Masalı
Kaplan Masalı
Kaplan Masalı
Dogan-Kusu-ile-Veli-Cocuk-Hikayeleri
Doğan Kuşu ile Veli Hikayesi
Babanın Koşulsuz Sevgisi
Babanın Koşulsuz Sevgisi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Masallar Oku | © 2023, Tüm hakları saklıdır.