Cimri İle Cömert Hikayesi
Bir zamanlar küçük bir köyde yaşayan iki genç şehirde iş bulup, çalışmaya karar vermişlerdi.
Bunlardan birin Adı Musa diğerinin adı ise Haluk’imiş. Musa iyi niyetli ve paylaşmayı seven biri iken, Haluk kurnaz ve sadece kendisini düşünen bencil biriymiş.
İkisi de aynı Şehre gideceği için beraber yolculuk etmeye karar vermişlerdi. Hazırlıklarını bitirdikten sonraki ertesi günün sabahında uyanan iki genç, köyün çıkışında buluşup, şehre doğru yola koyulmuşlar.
Az gitmişler uz gitmişler dere tepe düz gitmişler. Öğle vaktinde biraz soluklanıp, karınlarını doyurmak bir ağacın altında konaklamışlar.
İkisi de yanına yiyecek olarak biraz ekmek, domates ve salatalık almıştı. Musa’nın ekmeği kırmızı renkliydi, Halukun ekmeği ise Beyaz renkliymiş.
Kurnaz biri olan Haluk “ Her birimizin de bir ekmeği var. En iyisi gel kırmızı olan ekmeği şimdi yiyelim. Beyaz ekmeği de akşam olunca yeriz.” Demiş.
Musa “Güzel bir fikir, en azından bize iki öğünde yeter.” Demiş.
Oturdukları ağacın altında sofralarını açtıktan sonra, Musa’nın kendisiyle getirdiği ekmek, salatalık ve domatesler ile bir güzel karınlarını doyurmuşlar. İyice dinlendikten sonrada yollarına devam etmişler.
Epey bir yol gittikten sonra gökyüzündeki bulutların arttığını gören Musa “ Yağmur bulutları bize doğru geliyor. Akşam yemeğimizi şimdi yiyelim mi? Şehir çok uzakta değil nasıl olsa birkaç saate varırız.” Demiş.
Bu fikir ekmeğini Musa ile paylaşmak istemeyen Haluk’un çokta hoşuna gitmemişti. O yüzden “Şuan aç değilim. Artık beraber gitmemize de gerek kalmadı.” Diyerek Musa’yı yalnız bırakıp, yoluna devam etmiş.
Musa Haluk’un yaptıklarına bir anlam veremese de, bir şey demeden o da yoluna devam etmiş. Bir süre sonra yağmur bulutları gökyüzünü tamamen kaplayınca, yağmur yağacağını anlayan Musa, uzakta gördüğü bir değirmene doğru hızlı adamlarla giderek yağmur durana kadar orada kalmaya karar vermişti.
Yağmur yağmadan değirmene ulaşan Musa yağan şiddetli yağmuru görünce “İyiki, buraya sığınmışım. Yoksa epey ıslanırdım. Bu yağmur duracağa da benzemiyor en iyisi geceyi burada geçirmek.” Diye söylenmiş.
Sonra da, Değirmenin kuytu bir köşesindeki sıcak yere sırt üstü uzanmış. Tam uyumak üzereyken, kapının gıcırtısını işitmişti. Başını kaldırıp, baktığında, bir Kurdun içeri girdiğini görmüş. Ses çıkarmadan başını indiren Musa, sessiz kalmaya gayret ediyormuş.
Çok geçmeden yine bir gıcırdı işitmiş. Tekrardan başını kaldırıp bakınca bu seferde bir Tilki’nin Değirmene girdiği görmüş.
Tilki “Merhaba Kurt kardeş bakıyorum da iyi kilo almışsın, her halde sana iyi bakıyorlar.” Diye sormuş.
Kurt “ Aynen, Şehrin girişindeki o büyük çiftlik var ya”
Tilki “Evet orayı biliyorum.”
Kurt “İşte o çiftliğin bekçisi olan Çoban köpeği ile bir anlaşma yaptık, iki günde bir yolunu bulup, çiftlikten uzaklaşıyor. Bende o sırada çiftliğe girip, bir güzel karnımı doyuruyorum. Bakıyorum, senin de benden aşağı kalır yanın yok, iyi kilo almışsın. “
Tilki “ Bende bir arkadaşımla Şehrin hemen girişindeki o büyük Lokanta var ya”
Kurt “Eve var.”
Tilki “İşte bende onun yanına gidip, tatlılıkla onu oyalarken, arkadaşım Lokantaya arka kapıdan girip, güzel olan her ne yiyecek varsa alıp, dışarı çıkıyor. O çıktıktan sonra bende hemen onun ardından gidiyorum. Beraber güzelce karnımızı doyuruyoruz.” Demiş.
Kurt “İyi iyi, böyle yapmaya devam.” Dedikten sonra herhalde yağmur durdu. Hadi gidelim.” Demiş.
İkisi de Değirmenden çıkıp, gitmişti. Tüm olanları işiten Musa Kurt ile Tilki’nin Değirmenden uzaklaştığından emin olunca, değirmenden çıkarak çobanın yanına gidip, işittiklerini ona anlatmış.
Koyunlarının başına ne geldiğini hep merak eden çoban, Musa’ya bir kese dolusu altın hediye ederek ona teşekkür etmiş.
Geceyi orada geçiren Musa, sabah olunca da, hemen Lokantacının yanına giderek ona da; olup biteni anlatınca çok sevinen Lokantacı, ona teşekkür ettikten sonra hediye olarak bir kese altın vermiş.
Musa onlara hiçbir karşılık beklemeden yardım etmek için öğrendiklerini söylemişti. Ama Hem çoban hemde Lokantacı ısrarla o altınları almasını istemiş. Musa ise mecbur kaldığından altınları almıştı.
Musa Şehirde çalışmış olsaydı da, iki yılda ancak o kadar Altını kazanabilirdi. Bir gün şehirde dinlendikten sonra evin tüm ihtiyaçlarını fazlasıyla alarak köyüne geri dönmüş.
Aradan bir hafta gibi bir süre geçmişti. Şehirde iş bulamayan Haluk, mecburen köyüne geri dönmüş. Musa’nın zengin bir şekilde Köye döndüğünü öğrenir öğrenmez de hemen yanına giderek, o kadar Altını nasıl kazandığını sormuş.
Hiç yalan söylemeyen Musa olup, biteni olduğu gibi Haluk’a anlatmış. Onu kıskanan Haluk Hemen o değirmene giderek kuytu bir yerde uzanmış.
O gece orada beklemiş ama ne gelen varmış nede giden, ertesi günün akşamında yine sırt üstü uzanmış Tilki ile Kurdu beklerken bir gıcırtı işitmiş. Başını kaldırıp, baktığında gelenin Kurt olduğunu görmüş.
Zengin olma hayalleri kuran Haluk, sessizce beklemeye başlamış. Çok geçmeden Tilkide içeri girince başlamışlar konuşmaya.
Kurt “ Ah Tilki kardeş, bir haftadan fazladır. Tek bir lokma bir şey yiyemediğimden çok açım.”
Tilki de ah vay çekerek ” Sorma Kurt kardeş, bende aynen senin gibiyim.” Demiş.
Kurt “Tamamda ne oldu da birden her şey değişti. Bizim çoban, köpeğini kovup, yerine iki tane kocaman köpek getirmiş. Bırak çiftliğe girmeyi yanına bile yaklaştırmıyorlar.”
Tilki “Benim de öyle olmuş. Beni çok seven ve görünce yanına çağıran Lokantacı, bu sefer beni görür görmez sopayla kovalıyor. Bunların bizden nasıl haberi oldu.”
Kurt “Ne olduysa bu değirmende konuştuktan sonra oldu.”
Tilki “Doğru söylüyorsun, bizi gizlice dinleyen biri mi var yoksa.” Dedikten sonra Değirmenin içine bakınmaya başmışlar.
Haluk’u gören Kurt ve Tilki o kadar öfkeliymiş ki, Haluk’un ısırmadık yerini bırakmamışlar.
Aç gözlülüğünün bedelini yaralanarak çeken Haluk, bir daha kimsenin ne malına bakmış. Nede kurnazlık yapmış. Bu masalda burada bitmiş. Masalı dinleyen Çocuklarda neşeyle gülümsemiş.
Cimri İle Cömert Hikayesi’ni beğendiğini umarız. hoşçakalın.
Bu masalın izin alınmadan veya kaynak gösterilmeden yayınlanması, çoğaltılması ve kopyalanması yasaktır.